
İzmir’in Çeşme ilçesinde Ekim tarihlerinde düzenlenen Uluslararası Kadın Liderler Zirvesi, kadınların siyasette, sanatta, teknolojide ve toplumun farklı alanlarındaki başarılarını ve deneyimlerini gündeme taşıdı. Etkinlik, farklı ülkelerden kadın liderleri bir araya getirerek ortak bir vizyon oluşturmayı ve kadınların karar alma mekanizmalarında güçlenmesini hedefliyor.
Zirvenin ikinci gününde yoğun ilgi gören “Kadınların Siyasette ve Kamu Yönetiminde Yükselişi” paneli, KAGİDER AB Temsilcisi ve Avrupa Politikası Kıdemli Danışmanı Ayşe Yürekli moderatörlüğünde gerçekleştirildi. Panelin konuşmacıları arasında Çeşme Belediye Başkanı Lâl Denizli, Yeni Saraybosna Belediye Başkanı Benjamina Karić ve Rijswijk Belediye Başkanı Huri Şahin yer aldı. Panelde, kadınların siyasetteki temsiliyetinin artırılması, yerel yönetimlerde liderlik fırsatlarının çoğaltılması ve uluslararası dayanışma ağlarının önemi vurgulandı.
DENİZLİ: DENİZ GEZMİŞ’TEN İLHAM ALDIM
Çeşme Belediye Başkanı Lâl Denizli, kadınların kamusal alanda daha görünür olması gerektiğinin altını çizerek, siyasete girme sürecini aktardı. Denizli, “Siyasete 16 yıl önce başladım. Henüz genç bir kadındım, hatta lise yıllarımda bu serüvenim oldukça romantik bir yerden başladı diyebilirim. Biraz da sosyalist romantizmin etkisiyle, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının hikâyelerinden ilham aldım. O dönemden itibaren siyasete ilgim arttı ve 18 yaşımı doldurur doldurmaz CHP’ye üye oldum. Gençlik kollarında ve ilçe yönetiminde görev aldım. Ardından İl Başkanlığı, Genel Merkez derken bugün Çeşme’nin ilk kadın belediye başkanı olma onuruna eriştim diyebilirim” dedi.
“GENEL BAŞKANIMIZIN GÜÇLÜ İRADESİYLE MÜMKÜN OLDU”
“Aslında Türkiye gibi ülkelerde, özellikle kadınlar için siyasette fırsatlar elde etmek pek kolay olmuyor” diyen Denizli, konuşmasına şu şekilde devam etti:
“Tıpkı iş hayatında, sosyal yaşamda ya da hayatın diğer alanlarında olduğu gibi siyasette de kadınların yaşadığı zorluklar katlanarak artıyor. Çünkü erkek egemen bir siyasi kültür içinde yaşıyoruz. Ne yazık ki ülkemizde birçok karar, erkek egemen zihniyetlerle alınıyor ve bunun bedelini hep birlikte, her geçen gün daha ağır bir şekilde ödüyoruz. Kadın olarak siyasette yer almak gerçekten kolay değil. Her ne kadar ‘kadın-erkek ayrımı yapılmasın’, ‘siyasetçi kadın ya da erkek olarak anılmasın’ desek de bugünün koşullarında kadın vurgusunu yapmak zorunda kalıyoruz. Çünkü hâlâ İzmir gibi bir şehirde 30 ilçe belediyesi var ve bunların yalnızca 8’i kadın başkan tarafından yönetiliyor. Üstelik bu da Genel Başkanımızın güçlü iradesiyle mümkün oldu. 21. yüzyılda ‘8 kadın belediye başkanı var’ diye sevinmek aslında bir eksikliğin göstergesi. Asıl sormamız gereken şu: Neden 15’e 15 değil? Neden eşit temsiliyet sağlanamıyor?
“LİYAKATİYLE FARK YARATAN BİR YÖNETİM ANLAYIŞINI YERLEŞTİRMEK İSTİYORUM”
Asıl önemli olan, bu görev sürecinde benden sonra gelecek kadınlara ne kadar yol açabildiğim. Çünkü maalesef hâlâ bazı kesimlerde ‘Genç başarısız olsun’, “Kadın başarısız olsun” beklentisi var. Oysa dünyada benim yaşımdaki insanlar devlet yönetiyor. Biz ise hâlâ 50 bin nüfuslu bir kenti yönetmeye ehil olup olmadığımızı tartışıyoruz. Elbette hiçbir kadın ya da erkek her şeyi tek başına yapma gücüne sahip değildir. Önemli olan cinsiyet değil, liyakattir. Tartışmamız gereken de bu olmalı. Fakat ne yazık ki ülkemizde tartışmalar çoğu zaman yüzeyde kalıyor. Normalde ben hiç ruj sürmem, daha maskülen bir yapım vardır; düz ayakkabılar giyerim, topukludan hoşlanmam. Belediye başkanı olduktan sonra topuklu ayakkabı giymeye, ruj sürmeye başladım. Benim arzum şu: ‘Kadın gibi kadın, şehrini de yönetiyor” denilsin. Kadınlığından utanmadan, gücünden taviz vermeden, liyakatiyle fark yaratan bir yönetim anlayışını yerleştirmek istiyorum.”
“SİYASET VİRÜS GİBİ BİR ŞEY”
“Türkiye, her dönemde kendi demokratik sınavını veren bir ülke. Ne yazık ki her nesil bu ülkede demokrasi mücadelesi verirken ağır bedeller ödemek zorunda kalıyor. Bu, işin acı tarafı. Siyaset gerçekten virüs gibi bir şey. Bir kere kanınıza karıştı mı, bir daha çıkmıyor. Aslında biraz delilik bu. Çünkü Türkiye gibi bir ülkede, özellikle iktidar partisi değilseniz, siyaseti sevmeden yapmanız imkânsız. Dünyanın herhangi bir yerinde siyaset sevmeden yapılabilir belki ama Türkiye’de öyle değil. Bu işi ancak büyük bir sevgi ve inançla yapabilirsiniz” şeklinde konuşan Denizli, şöyle devam etti:
“Bu süreçte sadece kendinizden değil, zihninizden, gençliğinizden, hatta öğrenme fırsatlarınızdan da ödün veriyorsunuz. Dün uzun zamandır ilk kez keyifle bir şey dinledim. Çünkü açıkçası kaliteli bir içerik, bir haber programı ya da faydalı bir tartışmayı izlemeye vaktim yok. Warren Buffett’ın bir sözü vardır: ‘Milyarlarca dolarım var ama hayatta en çok istediğim şeyi satın alamıyorum; zamanı.’ Gerçekten de öyle. Zaman en kıymetli şey. Ve biz zamanımızı tamamen ideallerimiz uğruna veriyoruz.
Elbette bu süreçte attığımız her adım çok değerli. Fakat bizden sonraki nesillerin bu işe girmesi için bu işi gerçekten tutkuyla istemeleri gerekiyor. Çünkü yol çok dikenli. Bu bir kahramanlık hikayesi değil. Bugün yol arkadaşlarımızın uğradığı muameleleri görünce bunu çok net anlıyoruz. Cumhurbaşkanı adayımızın 200 günü aşkın süredir tutuklu olması, birçok yol arkadaşımızın yine haksız yere cezaevinde bulunması ve buna makul bir gerekçe bulamıyor olmamız bu mücadelenin ne kadar zor olduğunu gösteriyor. Ya da ‘İstanbul Sözleşmesi yaşatır’ dediğimiz için polis şiddetine uğradığımızda da bu zorluğun bir parçasını yaşıyoruz.
“ÇEŞME’YE DOĞALGAZ GETİREN BAŞKAN” OLARAK ANILACAĞIM”
Kısacası bu ülkede bireysel haklarımızı savunmaya çalışırken ve ülkemiz için ideallerimizi gerçekleştirmek isterken karşımıza çıkan tablo gül bahçesi değil. Ama yine de yeni nesiller siyasete mutlaka girmeli. Çünkü ben her zaman şunu söylüyorum: Bir alt jenerasyon, bizim bir üst modelimiz. Onların dillerini tam olarak anlayamıyorum belki, ama eminim ki bizden çok daha ileri modeller. Farklı bir otorite anlayışları var, siyasete çok farklı bir gözle bakıyorlar, otoriteyi sorguluyorlar ve yeni bir kitap yazıyorlar. Ben onları anlamaya, izlemeye ve öğrenmeye çalışıyorum. Çünkü geleceği onlar kuracak. Sanırım görev sürem bittiğinde ‘Çeşme’ye doğalgaz getiren başkan’ olarak anılacağım. Bu küçük gibi görünen ama bizim için çok büyük bir adım. Bu benim için gerçekten gurur verici. Ama doğal gaz kadar önemli olan başka işler de yaptık. Örneğin belediyemizin ilk kreşini açtık: Yuvamız Çeşme. Şu anda iki kreşimiz faaliyette, üçüncüsünün yapımı sürüyor.
“KADIN MÜCADELESİ SADECE SOKAKTA DEĞİL, HER YERDE”
Her an ‘Kreşleri kapatabilirler’ endişesiyle yaşıyoruz. Ama biz bu hizmetleri devletle yarışmak için yapmıyoruz. Tam tersine, sosyal demokrat belediyeler olarak, çalışan annelerin, evde hastası olan kadınların sosyal ve iş yaşamına katılabilmeleri için yapıyoruz. Çünkü kadınların hayatın her alanında eşit fırsatlara sahip olmaları gerekiyor. Ev ekonomisinin giderek daraldığı bu dönemde, çocuklara destek olmak, annelerle dayanışma içinde olmak bizim için çok değerli. Kadın mücadelesi sadece sokakta değil, her yerde.”
“TÜRKİYE’DE KADIN OLMANIN BEDELİ HÂLÂ ÇOK AĞIR”
Lal Denizli, panelin sonunda, “Geçtiğimiz yıl, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nde, 2024 yılında erkek şiddetiyle hayatını kaybeden tüm kadınlar için bir sakız ağacı fidanı diktik. O alanı Park Bahçeler Müdürlüğümüz hazırlamıştı. Fidanları dikeceğimiz çukurlara bakarken herkes ağlamaya başladı. Çünkü o manzara, sanki bir toplu mezar gibiydi. Bu kadar çok kadın, bu kadar erken yaşta yaşamdan koparılmıştı. Gerçekten çok ağır bir duyguydu. Türkiye’de kadın olmanın bedeli hâlâ çok ağır. Ama bir yandan da umut var. Türkiye’de kadınlar haklarını öğrendiklerinde onlara sıkı sıkıya sarılıyorlar. Biz de yerellerde, kadınların bu haklarını öğrenmeleri, bilinçlenmeleri, güçlenmeleri için çalışıyoruz. Kadınların kendi ayakları üzerinde durabildiği, çocuklarının geleceğini kurabildiği bir Türkiye için verdiğimiz mücadele, bizim en büyük motivasyonumuz. Bundan daha güçlü bir gerekçe olamaz” ifadelerini kullandı.
“KADIN MÜCADELESİ HÂLÂ ÇOK ZORLU BİR SÜREÇTEN GEÇİYOR”
Kadın mücadelesinde erkeklerin dışlanmaması gerektiğini vurgulayan Denizli, “Bu mücadele erkekleri dışlayarak değil, onların da bu sürece katılmasıyla anlam kazanabilir. Biz hep birlikte, aynı yerden, aynı acıdan geliyoruz. Gerçek değişim, kadın kimliğini dönüştürerek değil; erkeklerin de kadın mücadelesine katılmasıyla başlayabilir. Çünkü biz kadınlar çoğunluk olmak istemiyoruz. Biz cinsiyet eşitliği istiyoruz. Kadın-erkek eşitliği, cinsiyetler arası farkındalık ve kimseyi kimliğinden ötürü ötekileştirmeyen bir toplumda yaşamak istiyoruz. Bugün yalnızca Türkiye’de değil, dünyada da tablo çok iç açıcı değil. Dünyadaki büyük şirketlerin yalnızca yüzde yedisinin CEO’su kadın. Yani modern toplumlarda bile kadın-erkek eşitliği arzu edilen seviyede değil. Türkiye’de bu fark daha sert ve acımasız hissediliyor olabilir; eğitimde, istihdamda, siyasette kadın-erkek eşitsizliği çok daha derin olabilir. Ancak ne yazık ki dünya genelinde de kadın mücadelesi hâlâ çok zorlu bir süreçten geçiyor” dedi.
“İSTANBUL SÖZLEŞMESİ YAŞATIR! 6284 YAŞATIR!”
Bir gün bu zirvede bir erkeğin konuşması gerekdiğini belirten Denizli, “Benim bugün bu zirvede en büyük hayalim, bir gün bu kürsüde konuşacak kişinin bir erkek olması. Çünkü gerçek değişim, erkeklerin de bu mücadelenin bir parçası olmasıyla mümkün. Ben kadın dilini, kadın duyarlılığını benden çok daha iyi içselleştirmiş erkeklerle tanıştım. Bu ortak dil, bu ortak bilinç kurulabildiği sürece toplumsal dönüşüm gerçekleşebilir. Bu belki klişe gibi gelebilir ama lütfen, “İstanbul Sözleşmesi yaşatır” demekten vazgeçmeyelim. Kazanılmış haklarımızdan asla geri adım atmayalım. Çünkü bu haklar bize kolay verilmedi. Bizden önceki kuşakların büyük mücadeleleri sayesinde ulaştık bu haklara. Şunu asla unutmayalım: Kazanılmış haklarımızın elimizden alınmasına hiçbir şekilde izin veremeyiz. Birbirimize sahip çıkalım, dayanışma içinde olalım ve hep birlikte söylemeye devam edelim: İstanbul Sözleşmesi yaşatır. 6284 yaşatır”diye konuştu.
Konuşmasını İngilizce yapan Benjamina Karić, şunları söyledi:
“Belediye Başkanı olduktan sonra, özellikle kadınlar için oldukça önemli çalışmalar yapmaya gayret ettim. Eminim ki gelecekteki kadınlar, tüm bariyerleri kaldırarak gelecek kuşaklara nasıl bir toplum olması gerektiğini bizlerin gösterdiği yoldan ilerleyecekler. Elbette bazı problemler var, ancak bunları da yine biz kadınlar birlikte aşacağız. Belediye başkanı olarak, kadınların erkekler arasında görünür olabilmesi benim için çok önemli. Çünkü tüm kadınlar bulundukları alanlarda gerçekten çok değerli işler başarıyorlar. Fakat en önemli nokta, birbirimize destek olmaktan asla vazgeçmememiz. Bu nedenle biz de belediye olarak kadınların daha aktif olabileceği kültürel ve sosyal alanlar yaratmaya özen gösteriyoruz. Aynı zamanda genç ve kadın girişimcilere destek vermeye çalışıyoruz. Şu anda 13 danışmanım var ve bunlardan 10’u kadın. Bu, bir belediye başkanı olarak benim için oldukça önemli bir adım. Genç kadınlara örnek olabilmek, onların “Ben de yapabilirim” diyebilmesini sağlamak en büyük hedeflerimden biri. Eğitimden başlayarak, farklı alanlarda kadınların yer alması ve başarı sağlaması gerekiyor. Çünkü gerçek başarı sadece bir alanda değil, her alanda eşit temsiliyetle mümkün olabilir. İnsana yatırım yapmak en önemli şeydir. İnsanları geliştirir, onların potansiyelini ortaya çıkarabilirsek; işte o zaman hem toplumda hem belediyede gerçek başarıya ulaşmış oluruz.”
Rijswijk Belediye Başkanı Huri Şahin de şöyle konuştu:
“Ben Türk kökenli bir belediye başkanıyım. Babam Adana’dan Hollanda’ya taşınmış. Yaklaşık 65 yıl önce, çalışmak için otobüslerle Avrupa’ya giden işçilerden biriymiş. Ailemin bu göç hikâyesi, aslında benim hayatımdaki en büyük ilham kaynaklarından biri oldu. Siyaset sahnesindeki yolculuğum da Hollanda’da başladı. 25 yaşındayken belediye başkan yardımcısının yanında görev aldım. O dönemde edindiğim deneyimler beni siyasete daha da yakınlaştırdı. İnsanlara hizmet etmek, özellikle de bir unvan aracılığıyla onların hayatına dokunabilmek, benim için son derece motive edici bir süreçti. Yaklaşık iki yıldır belediye başkanı olarak görev yapıyorum. Bu süreçten önce, kadınların yaşadığı zorluklar üzerine üç farklı gazetede yazılar yazıyordum. O yazılar sırasında çok etkilendim; çünkü yaklaşık 100 farklı kadından mektuplar aldım. Bu mektuplarda, yaşadıkları şiddeti, maruz kaldıkları adaletsizlikleri anlatıyorlardı. Bu hikâyeler beni derinden etkiledi ve onlara destek olabilmek için çalışmaya başladık. Kadınları korumak, güçlendirmek ve farkındalık oluşturmak amacıyla bir manifesto hazırladık. Belediye başkanı olarak, bu alanlarda değişiklikler yapabilmek bizim elimizde. Yerel yönetimler aracılığıyla attığımız adımlar, sadece yerelde değil, ulusal düzeyde de fayda sağlayabiliyor. Bu nedenle kadınların güçlendirilmesi, korunması ve seslerinin duyurulması benim görevim olduğu kadar, en büyük sorumluluğum.”
